bugün

entry'ler (53)

kai çengelköy

Kesinlikle tavsiye etmiyorum. Her şeyin manzara olmadığını anladığımız yerlerden biri. Soğuk bir Ocak sabahı rezervasyonlu şekilde eşimle gittiğimiz mekanda hiçbir garson ve çalışan maske takmıyordu. Önce 240₺ bedelle 2 kişilik kahvaltı istedik. Sadece kavurma yiyemedigimi ve menemenle değişmek istediğimizi söyledim; buna cevaben menü değişmez menemeni ilaveten alırsınız cevabı verdi şef garson. Bunun yanında daha önemlisi bize "servis kapısı olduğu için sürekli açık olması gerektiği söylenen bir masa" ayırmışlar. Kapının kapatılmasını rica ettik kapatılmadı, garsonlar kapatamayiz servis kapisi dedi; sonra şef garson arka tarafta başka bir masaya "sadece 1.5 saat (saat 12.00'ye kadar) oturabilirsiniz" denerek alternatif masa gösterildi. Kısıtlama yapamayacaklarını söylereyerek, Cumartesi sabahımızı geren bu mekandan ayrıldık. Yürüyerek sadece 2 dakika süren ve daha evvel memnun kaldığımız Çengelköy Sütiş'te şu an dilediğimiz gibi kahvaltımızı yapıyoruz.

avrupa fatihi fenerbahçe

(bkz: yok böyle bir şey)

hastası olunan sözler

fazla bakma güzelim atla gezelim!

cem yılmaz

(bkz: insanlık bugün de para karşısında değer kaybetti)

insan

(bkz: insanlık bugün de para karşısında değer kaybetti)

beetlejuice

-başa sarsana moruq bi daa izleyelim amüniim
+olum 54 kere izlediq a.q yeter
-qonuşma lan bi daa aç dedim sana!

apolitik

Bu memlekette, futbol, kadın programları ve özellikle magazine verilen önem aynı heves ve tutkuyla, iç ve dış politikaya verilseydi; inanın hem millet olarak hem de devlet olarak bugün apayrı bir yerde olurduk! "Derin müttefik" sandığımız ABD tarafından maşa niyetine kullanılmaz, Avrupa'nın kapısını bunca yıl aşındırmamıza rağmen sürekli "ertelenmezdik"!(Türkiye, AB'ye ilk müracaatını 1959'da yapmıştı.). Oysa Türkiye, içinde Amerika Birleşik Devletleri'nin de bulunduğu ve "Avrupa'nın güvenliği" için kurulan NATO'nun çok güçlü bir üyesidir. Avrupa'da gerçekleştirilen hemen bütün uluslararası organizasyonlara yer almaktadır.. (Örnek: UEFA Cup, Eurovision, her iki yılda bir yapılan ve seneye de Avrupa Futbol Şampiyonası-Euro 2008 adını alacak olan, ülkelerin "milli" takımlarının katıldığı futbol turnuvası, vs.). Ama bu katılımlara ve Avrupa'da toprağı bulunmasına rağmen Türkiye, AB içinde çoğu ülke için Avrupalı görülmüyor ve hep "ertelenen" oluyor. Gerçi bana sorarsanız Doğu'da Japonya, Rusya ve özellikle ABD'nin potansiyel bir güç olarak çekindiği Çin ile oluşturulacak bir "birlik", AB'den çok daha değerli bir seçenektir. Ama biz hala onun-bunun kapısını aşındıryoruz boş yere ve yaklaşık yarım yüzyıldır! Tabi ki yukarıda saydığım koşullar değişik olsaydı, apolitik bir nesil(gençlik) olunmasaydı bu gerçekler görülebilirdi. Yani arayış içinde değil, aranılan olurduk! Peki neden devletler, Türkiye'yi sadece yanında tutup içlerine almıyorlar? Çünkü Türkiye tam anlamıyla demokratik değil; çünkü Türkiye yüzbinlerce evladını katleden PKK ile mücadelede bile ABD'li koordinatörlerle işbirliği yapacak kadar dışa bağımlı! Evet, Türkiye'de demokrasi yok, peki neden? Bugünkü tablonun mimarları, T.C. Başbakanı'nı bile asmış (Adnan Menderes-27 mayıs 1960 darbesi), 70'lerde yükselen kardeş kavgasının üst seviyeye ulaşmasını bekleyip bu aşamada devreye girerek onlarca solcuyu ipe götüren; hatta asabilmek için yaşı tutmayan birinin yaşını mahkeme kararıyla büyüten bir darbeci zihniyetin piyonlarıdır! (Erdal Eren, 17 yaşındaydı; mahkeme kararı ile 18 yaşında gösterilip asıldı.). Kitaplar yakılarak, insanlar asılarak bir nesil politikadan-siyasetten uzaklaştırıldı; eskiden her sokak köşesinde üç beş genç birlikte oturduğunda Türkiye ve dünyadaki gelişmeler üzerine sohbet ederken şimdi onların oğulları iddaa oynayıp kolay yoldan para kazanmaya çalışan, "üretmeyen" bir neslin bireyleri oldular.. "Futbol, magazin.." diye diye her günü aynı, haftanın yedi günü her akşam farklı bir dizinin müdavimi olan bir nesil.. Geçenlerde bir arkadaşla oturduk sohbet ediyoruz.. Çocuk, kız arkadaşına dönüp diyor ki: "hayatım, aslında biraz para olacak hemen döviz alacaksın, dolar yakında yükselir!". Şu tabloya bakar mısınız?! Ne kadar sığ düşündüğünü görebiliyor musunuz?! Düşüşe geçen dolar ya da diğer döviz birimine yatırım yapmak, dövize yönelmek neyi getirir?: onun değerinin yükselmesini; çünkü ona olan talep artacaktır.. Ve unutulmamalıdır ki bizim ekonomimiz maalesef "dövize bağımlı"/"dövizdeki gelişmelere bağımlı" bir ekonomidir.. Dövizin değeri fırladığında bizim paramız ve dolayısıyla ekonomimiz değer kaybedecektir! Çocuğa bunları anlattım ve hiçbir şey söyleyemedi; çünkü gerçeği gördü.. Ve bunu bir üniversite öğrencisi yapıyor, sokaktaki adam ne yapsın?! işte bu şekilde ekonomi geriliyor, istihdam sağlanamıyor, dolayısıyla ülkemiz gelişemiyor! Dışa bağımlılık artıyor ve "güçlü" olunamıyor! işte bunların hepsi, halkın iç ve dış politikayı, ekonomi politikasını tanımaması, bilmemesi; bizi kimlerin yönetmesi gerektiğini bilmemesi, kime oy vermesi gerektiği duygusallıktan arınıp mantıkla seçememesi, bunu sonucunda da kadrolaşmaların yaşanması, belli zümrenin kazandığı, çoğumuzun kaybederek yaşadığı bir hayatın olması sonucunu doğurmaktadır!
Ufkumuzu geniş tutalım, sığ düşünmeyelim, günü kaçırmadığımız gibi geleceği de -satranç tahtasındaki hamleler gibi- adım adım hesaplayarak yaşayalım! Apolitik olmayalım! Söz dinleyen değil, söz sahibi olalım

bülent ortaçgil

izleyin ağlayın: (bkz: http://www.youtube.com/wa...p;mode=related&search=)

sol

(bkz: soldansay)
(bkz: http://www.soldansay.blogspot.com)

blog

sizin dünyanız..
(bkz: http://www.soldansay.blogspot.com)

soldansay

(bkz: http://www.soldansay.blogspot.com)

biji

(bkz: biji bratia gelan) *

hokkabaz

cem yılmaz'ın yönetmen koltuğuna daha bir ısındığının göstergesi; ayrıca yaratıcı kişiliğini gora'ya göre cok cok daha iyi ortaya koyduğunu düşündüğüm güzide film.

erkekler tuvaletine giren bayan

(bkz: cami duvarına işeyen bayan) *

erdem

(bkz: myself)
(bkz: soldansay)

burnuma kötü kokular geliyor

(bkz: akp)

burnuma kötü kokular geliyor

(bkz: hilmi sen mi osurdun) * *

universitede okurken ozel ders vermek

can çekişerek okumaya çalışan öğrenci milletinin ek gelir elde etmek amacıyla yapmak zorunda kaldığı eylemdir kendileri.

dumlupınar denizaltısı

söz konusu denizaltıya ait bir efsaneye göre; denizaltı battıktan sonra strese giren askerlerden biri bir sigara yakmak ister, bunu gören kaptan olaya müdahale ederek "arkadaşlar sigara içmeyin, denizaltıdaki oksijen hepimize lazım ve hayati önem taşıyor" der.. ve bir süre sonra yetkililerle uydu telefonundan konuşan kaptan artık bir umut kalmadıgının haberi geldiğinde mürettebatın yanına döner ve "artık sigara içebilirsiniz" der.. o anı yaşamayan bilmez belki ama bir an kendinizi orda hissedin; muhtemelen cok şükür diyeceksiniz..

kaplumbağa

110 mt engelli koşuda bile tavşana "takacak" olan sevimli yaratık.